Tabula Rasa - Keyifli Felsefe


Birinci defterin giriş kısmında sırlı odamı anlatmıştım. Belki onu okumamışsındır. Burada kısaca özetleyeyim, sen de hayalinde canlandır.

Eski zamanlardan kalma evimin epeyce altında olan bu oda muhtemelen Bizans döneminden. Felsefe temalı yazılarımı yazmak için tam gece yarısı oraya iniyorum.

Tılsımlı odamda ne ışık var ne de ses. Tarihi masanın üzerinde iki kurukafa duruyor. Birer mum yakıp üzerlerine koyuyorum. Mumlar yanınca, saydam bedenleriyle filozoflar geliyorlar. Maddesiz cisim gibiler. 

Davetsiz konuklarım arasında filozof olmayanlar da var. Müslüm Baba, Deli Ziya, Rana, Güldane, Onur bunlardan. Bir önceki defterde onları biraz tanıtmıştım.

Bu tuhaf oturumlarda yaşananları, anlatılanları ve yapılan felsefi tartışmaları merak ediyorsan hayalen sen de katıl aramıza. 

Bu gece yine indim sırlı odama. Mumları yaktım. Masama oturdum. Önümde defter, elimde kalem. Konuklarım saydam bedenleriyle geldiler, yerlerini aldılar.

Kedim Tevafuk masamın üstünde. İki kurukafa arasını yer edindi kendine. Bazen konuşulanlara kulak kabartıyor, bazen de mırıl mırıl sesler çıkartıyor.

Bilmem söylemiş miydim, bu oturumlara 'celse' diyoruz. Meclisle aynı kökten bir kelime, oturum manasında. Deli Ziya teklif etti, hepimiz kabul ettik. Neyse…

İkinci merhale celselerde konumuz felsefenin en temel akımları olacak. Karşılıklı konuşma tarzında ilerleyeceğiz. Kısmen Sokrates tarzı. Talebesi Platon da eserlerinde buna benzer bir üslubu tercih etmiş. Fakat bizimkinin özgün tarafları da var. İleride göreceksin.