Her an, her yerde benimlesin. Söylediklerin aklımdan çıkmıyor. Seni istemiyorum artık! Yüzünü bile görmedim. Sanal bir adamsın işte. Sanal! Kimsin, necisin, bilmiyorum. Bana yaşamı zehir ediyorsun!
Gencim ben, coşkularla doluyum, hayatımı yaşamak istiyorum. Oysa ne yapsam acı duyuyorum artık. Hiçbir şeyden tat alamaz oldum. Donup kaldım. Duygularımı yitirdim sanki.
‘Tadını çıkar yaşamın, vur patlasın çal oynasın yaşa’ diyor, sınırlarımı silip gidiyorum bir yerlere. Fakat eskisi gibi olmuyor. Bir yerlerim sızlıyor hep. Bu sızılar yiyip bitiriyor beni.
İçim rahat yapmak isterim ne istersem. Hiçbir kaygı duymadan. Kendimi sorgulamadan. Olmuyor. Gözetim altında hissediyorum kendimi. Her yerde senin gözlerin.
İçimde sana karşı bir öfke var, anlıyor musun? Ondan da rahatsızım elbette. Sen kendini anlatıyorsun, inandıklarını yazıyorsun. Senden yana olan tarafım sürekli seni savunuyor.
Kendimle savaşıyorum durmaksızın. Yiyip bitiriyorum kendimi. Niye? Kahretsin! İninde oturuyor, habire ahkâm kesiyorsun. Sen ne anlarsın ki yaşamdan!
Kitaplar arasında uyuşmuş kalmışsın. Ne bar, ne kafe, ne kız arkadaş. İşin gücün düşünmek. Yaşamaya takatin kalmamış ki. Öylece yaşıyorsun buna yaşamak denirse. Duygularını, coşkularını, lezzetlerini yitirmiş, donup kalmış bir insan. Sen busun işte!
Niyetin beni kendine benzetmek mi? Çık artık yaşamımdan! Beni kendi hâlime bırak! Yeter! Bitti! Seni dünyama almak istemiyorum artık. Tanrını da, öte dünyanı da al ve git.
Ben bu dünyadayım. Sonuna kadar yaşamak istiyorum onu. ‘Sonra ne olacak?’ diye düşünmek istemiyorum. Beni kemirdin, beni tükettin, beni kendimle savaştırdın. Tamam. Bitti her şey. Git artık! Bu son sözüm sana!
...
Ya, özür dilerim. Uzun zaman geçti aradan, yazmadın. Ne acayip adamsın sen. Hiç savunmadın kendini. Keşke diline geleni söyleseydin, kızıp köpürseydin. Edepsizliğimi, arsızlığımı yüzüme vursaydın. Rahatlayacaktım o zaman.